Fransa’nın Venedik’i olarak adından söz ettiren, Alp Dağları’nın eteklerinde kurulmuş küçük kasaba Annecy.
Doğa ve tarihin buluştuğu bu küçücük şehrin içinden bir sürü kanallar geçiyor ve Annecy’ye hayat veren turkuaz rengindeki Annecy Gölü (Lac d’Annecy), bir tarafta Alp dağları…
Lyon’dan günübirlik Annecy’e “bla bla car” ile başlayan yolculuğumun ilk tohumlarını aslında Annecy’in fotoğraflarını Instagram’da gördüğümde başlamıştı, bir karesi ile beni büyülemişti ve keşke gidebilsem demiştim. Daha sonra aniden gelişen Lyon gezim ile farkettim ki aslında Annecy oldukça yakınmış, işte o gün kesinlikle gitmem gerektiğine karar verdim.
Bir tarafta kanalların üzerine kurulmuş tarihi ve güzel köprüleri, bir tarafta Annecy Gölü’nün karşı kıyısında bulunan Alp dağlarının eşsiz manzarası, eski şehrin bozulmamış tarihi dokusu bu şehri güzelleştirdiğine ve farklılık kattığına inanıyorum.
Lyon’dan bir buçuk saat süren bla bla car maceram ile Annecy’e sağ salim ulaştım. “Bla bla Car” diyip duruyorsun da nedir bu yahu diyorsunuz belki de bana, hemen açıklayayım. Bla Bla Car bir yolculuk paylaşım sitesi, bir yerden bir yere gidecek kişiler arabalarında bulunan boş koltukları, aynı güzergah için arama yapan yolcularla anlaşarak yolculuğun iki taraf içinde kazançlı olduğu bir sistem. Planlanmış otostop da diyebiliriz ama tabi ki ufak bir ücret karşılığı oluyor ama emin olabilirsiniz ki diğer tüm ulaşım yollarından daha ucuza geliyor. Avrupa’da oldukça sık kullanılan bir uygulama, ben ilk kez bu yolculuğumda kullandım ve daha sonra çoğu zaman bu şekilde şehirler ya da ülkeler arası geçişler yaptım. Sorun yaşamadım mı, tabi sorunlar olabiliyor ama tabi bunu daha güvenilir kılacak ise referanslar ve tabi ki şans.
Oldukça keyifli yolculuğumun ardından merkezde (kalkış ve varış noktaları sürücü tarafından önceden belirleniyor) iniyorum ve Annecy keşfim başlıyor. Haritamı açıp göl kenarına doğru yürümeye başlarken bir anda elleri dolu dolu gelen insanlar gördükçe neler oluyor diye düşünmeme kalmadan bir anda kendimi pazarın içinde buluyorum. Sanırım gördüğüm en sıcak ve mutlu insanlarla dolu pazar buydu, enerjisini hemen alıp tezgahlara göz gezdirdim. Taze meyveler, sebzeler, kokulu Fransız peynirleri, çeşit çeşit ekmekler tezgahlarda sergileniyordu ben ise kendime atıştırmalıklar alıp biraz da insanları gözlemledim, gerçekten dillerini anlamasam da mutluluklarını hissedebildim.
Annecy Tarih Müzesi (Le Palais de l’Île) eski bir ortaçağ hapishanesi, şimdi ise Annecy Tarih müzesi olarak hizmet veriyor. Kanallar arasında bulunan konumuyla bu şirin kasabada gezerken sayısız kez buradan geçmeniz kaçınılmaz.
Müzenin bulunduğu yerde Thiou Köprüsü ile Annecy’e iki farklı açıdan bakarak, köprü üzerinden şehrin en güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Eski şehir merkezi; restoranlar, kafeler, dondurmacılar, sanat eserleri satan dükkanlar ile dolu. Ama üzülerek söyleyeceğim ki gördüğüm yerlerin fiyatları oldukça yüksekti bu yüzden bir krepçi buldum. Öğle yemeği olarak karamelli krep yedim yanında da buzlu çeşme suyu sıcak Annecy havasında çok da iyi gitti.
Annecy’nin labirent gibi küçük sokaklarını birbirine bağlayan küçücük tahta köprülerden geçip, sokaklarında kayboldum. Daha sonra bir kalabalık gördüm bir baktım bir dondurmacı, insanlar upuzun bir kuyruk bile olsa bekliyordu, galiba en iyisi bu dedim ve gerçekten en iyisi “Glacier des Alpes“. Uzun bir bekleyişin ardından inanılmaz çeşitlerin olduğu dondurmacıdan kocaman bir külah ile ayrıldım, inanılmaz lezzetliydi.
Annecy’nin dar sokaklardan yukarı tırmanarak Orta Çağ Şatosu’na ulaşıyorum. Günümüzde müze olarak kullanılan Annecy Şatosu (Château d’Annecy), 13-16. yüzyıllar arasında Cenevre Kontlarının yaşadığı sarayın 12. yy da yapılmış kulesi kasabanın her noktasından görülebiliyor. Müze içi oldukça çeşitli eserlerle doluydu, internette yazılan kötü yorumlara kapılıp gitmemezlik yapmayın, manzarası için bile değer.
Annecy’i keşfetmek için müzelerini gezebilirsiniz, doğasını keşfetmek için gölde tekne turu yapabilirsiniz ya da deniz bisikleti kiralayabilirsiniz.
Eğer yolunuz birgün Cenevre ya da Lyon’a düşerse, Alplerin Venedik’i olarak anılan Annecy, masalsı güzelliğinin keşfedilmesini bekliyor olacak.
Sevgilerle…