Yıllardan 1013’ü yazıyoruz. Curcanlı Sultan Kabus’un yakınlarından bir șehzade hastalanmıș. Derdine derman bulunamıyor, genç adam günden güne sararıp soluyormuș. Aynı günlerde, ömrü sürekli firarda geçen İbn-i Sina, bu sefer de Gazneli Mahmut’tan kaçmıș, șehirdeki bir kervansarayda kalıyormuș. Sultanın emriyle saraya çağırmıșlar ünlü hekimi. İbn-i Sina, hasta yatağında bıyıkları daha yeni terlemiș, hoș görüntülü bir delikanlıyla karșılașmıș.
Nitekim șehzade yemek içmeyi günlerdir reddediyor, ölmek istediğini söylüyormuș. İbn-i Sina hastaya bir kaç soru sorup, kendisini muayene ettikten sonra yöreyi tanıyan bir kișinin getirilmesini istemiș. Gelen adama șehrin mahallelerini saymasını buyurmuș. Hekim aynı zamanda șehzadenin nabzını yokluyormuș. Birden kalp atıșlarının hızlandığını, ritminin değiștiğini farketmiș. Sözü geçen mahallenin sokaklarını, sonra da, sokakta yașayan aileleri saydırmıș. Belli bir sokak adına gelince, șehzadenin nabzı uçmaya, tökezlemeye bașlamıș. Belli bir ailenin adı geçince de, mahcup genç kıpkırmızı kesilen yüzünü yorganın altına gizlemiș. Gerisini tahmin etmek kolaymıș büyük hekime. Karasevda teșhisini koymuș. Șehzade, ailesinin düșman olduğu bir ailenin kızına deliler gibi așıkmıș. İbn-i Sina, hastalığın șifası olarak gençlerin evlendirilmesini önermiș. Sultan Kabus, aileleri barıștırmıș, genç așıkları evlendirmiș.
Kalp atıșı, beden ve ruh sağlığı arasındaki yakın ilișkiyi anlamıș İbn-i Sina. Kendisinden yarım yüzyıl kadar önce yașamıș olan Farabi, müziğin ruh hali üzerindeki etkisini gözlemlemiș. İbn-i Sina, Farabi’nin eserlerinden yararlanarak musikiyi tedavi yöntemi olarak bașarıyla uygulamıș. Müziği hem sanat ve kültür dalı hem de ilim saymıș.
ilk dinlediǧimiz müzik; kalp atıșının sesi
Anne karnındaki çocuk, ses dalgalarının titreșimini çok erken algılıyor, 24’üncü haftadan itibaren seslere tepki göstermeye bașlıyor. Müzik, dopamin ve endorfin salınımını arttırarak zevk almayı ve gevșemeyi tetikliyor. Annede olumlu etki oluşturan müzik bebeğin de sakinleşmesini sağlıyor. Ninniler, basit melodiler ve tekerlemelerden oluştukları için küçük çocukların düşünme ve hayal kurma becerisini geliştiriyor, anne ile yeni doğan arasındaki iletişimi sağlamlaştırıp duygusal bağı kuvvetlendiriyor.
Zürich Üniversite Hastanesi’nde prematüre bebeklere uygulanan müzik terapisine șahit oldum bir kez. Terapist, zamanından üç ay erken doğmuș bir bebeğe nefes ve kalp ritmine uygun șarkı söylüyordu. Șarkıyı dinlerken, bebek ağzıyla emme hareketleri yapmaya, adeta dans edercesine minik ellerini açıp kapamaya bașladı. Rahatladığı, yüz ifadesinden, sakinleșen kalp atıșlarından fark ediliyordu.
Demans hastalarında yapılan ilginç bir gözlem var. Bu hastalarda en son olarak müzik yeteneğinin kaybolduğu görülüyor. Bilimsel araștırmalar,kaybolmuș olan düșünme yeteneğinin müzik sayesinde yeniden canlandığını gösteriyor. Örneğin kahve yapmasını unutmuș bir demans hastası hafızasından silinmiș bu beceriyi, müziğin beyinde olușturduğu duygular, duyguların canlandırdığı anılar yoluyla tekrar hatırlayabiliyor. Tanıdık bir șarkı sayesinde hafıza adacıkları olușuyor.
Araștırmalar, beyinciğin özellikle sevdiğimiz müziği dinlediğimizde harekete geçtiğini gösteriyor. Beethoven ve Mozart ile daha çok süt veren inekleri duymușuzdur hep. Bunun yanında ineklerin hazzetmediği, sütlerinin kesildiği parçalar da var. Sürekli tekno müziğine maruz kalan bitkiler sararıp solar, yabancı kültürlerin halk müziği genelde sıkıcı gelirmiș alıșık olmayana. Mağazalarda sürekli çalınan müzikse, müșterinin keyfini arttırıp, daha çok alıș veriș yapmasını sağlarmıș.
Bir bașka araștırmaya göre, müzisyenlerde beynin iki lobunu bağlayan “corpus callosum” daha büyük oluyor. Profesyonel müzisyenlerde bunamaya az rastlanıyor. Müzik vücudun denge organlarından olan beyinciği de aktive ediyor. Beyincik duygusal dünyamızı yöneten amigdala ve dürtü kontrolünün merkezi frontal korteksle de bağlantılı. Müziğin beyin gelișiminde oynadığı önemli rol terapi amacıyla kullanılıyor.
Bundan bir kaç yıl önce Edirne’de, “Kalpten Tıbba, Tıptan Kalbe” isimli bir sempozyuma katılmıștım. Ev sahipliğini, Saǧlık Müzesi haline getirilmiș Bayezid Külliye’si yapmıștı. Evliya Çelebi, “dil ile tarif edilmez, kalemler ile yazılmaz,” diye anlatır Bayezit Külliyesi’ni. Özellikle baharda, așk denizine düșen kara sevdalılar, ezan sesiyle kalkar, refakatçılarıyla birlikte kayıkla Tunca nehrini așıp Darüșșifa’ya gelirlermiș zamanında. Hastanenin gül bahçesinden geçip, billur sular akan havuzun yanıbașındaki sedirlere yığılırlar, müzik tedavisi görürlermiș.
Edirne’deki sempozyum sürecinde, kubbeyle örtülü avlularda, șadırvanlı salonda, hem müzik dinlemiș, hem de Türkiye’ den ve yurt dıșından gelen kalp cerrahisi, psikiyatri, dahiliye uzmanlarının konușmalarına kulak vermiștik. Ben de her sabah, melankolik șehzadeler benzeri Kaleiçi’ndeki otelimden çıkar, Edirne’nin her tarafı tarih dolu, kaldırım tașlı sokaklarında yürüyerek giderdim Sağlık Müzesi’ne. Akșamları da ay ıșığında ney konserleri dinlerdik. Edirne ziyareti benim için çok ilham verici ve verimli bir çalıșma sürecinin bașlangıcı oldu. O zamandan beri gruplara canlı müzik eșliğinde gevșeme terapileri uygulamaya bașladım.
Girișteki öykünün sonunda, İbn-i Sina’dan etkilenen Sultan Kabus, sarayına danıșman olarak almıș ünlü hekimi. Gerçi orada da uzun süre barınamamıș İbn-i Sina. Sultan Kabus’un bir süikaste kurban gitmesinden sonra, Curcan’dan da ayrılmıș apar topar. “Bilim ve sanat uyușamadığı ülkeyi terk eder”, diyerek yașamının sonuna kadar oradan oraya kaçmaya devam etmiș.
Dr. med. Yasemin Schreiber-Pekin
Kadın Doǧum Uzmanı, Psikoterapist