Ortadoğu’nun beyaz incisi… Lübnan

Lübnan, kuzeyden güneye 225 km uzunluğu ile dünyanın en küçük ülkelerinden biri. Adı, beyaz anlamına gelen “leben” sözcüğünden geliyor.

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değildir,
Onlar, Hayat’ın kendine olan özleminin oğulları ve kızlarıdır…

Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi değil;

Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır…

Halil Cibran, (1883-1931)

Lübnanlı filozof ve şair Halil Cibran bizi düşünmüş sanki bu sözleri yazarken.

Kızımız, bir sivil toplum örgütünde çalışıyor. Pandemi zamanında Bolivya ve Kamboçya’da görevliydi. Şimdi de Beyrut’ta…

Ekim 2023’de patlak veren Hamas-İsrail savaşı sonrası kaygılı telefon konuşmalarızda, “Beyrut’ta durum nasıl?” diye sorduğumuzda, “Arkadaşlarla sahilde kahve içiyoruz”, veya “Parkta koşuyorum”, gibi cevaplar alıyorduk.

Kızımızın muhakeme yeteneğine sonsuz güvenimiz var. Yine de kafamız – medya eksik olmasın – silahlı çatışmalarla doldurulmuş. Sahilde kahve içen, koşu yapan gençlerle bağdaşmayan sahneler. Bir de gidip kendi gözümüzle görelim dedik. Bu sayede, bir zamanlar Ortadoğuʼnun İncisi diye adlandırılan bu güzelim ülkeyi tanımış olduk.

Lübnan, kuzeyden güneye 225 km uzunluğu ile dünyanın en küçük ülkelerinden biri. Adı, beyaz anlamına gelen “leben” sözcüğünden geliyor. Akdeniz sahillerinin yanı başında uzanan Lübnan Dağlarıʼnın karlı zirveleri vermiş adını. Dağların yamaçlarını sedir ağaçları süslüyor. Ülkenin sembolü olarak Lübnan bayrağında da yer alıyor sedir ağacı.

Lübnanʼın 8 milyon nüfusu, başta Sünni, Şii, Maruni Hristiyan, Rum Ortodoks, Dürzi olmak üzere 18 dini mezhep barındırıyor. Bir o kadar Lübnanlı da ülkelerinin dışında yaşıyorlar.

Bundan sekiz ay kadar önce, ailesi ülkenin güneyinde yaşayan bir iş arkadaşı, kızımızı kuzeninin düğününe davet etmişti. Takım halinde düğüne gitmişler, kırk yıllık dostlar gibi ağırlanmışlardı. Ekim 2023 den beri o tarafları gidip gezmek mümkün değil.

İki saatlik araba mesafesinde dron saldırıları yaşanırken, Beyrutʼda hayat her zamanki gibi devam ediyor. Geceleri şehrin birçok bölgesinde rahatça gezilen bir Akdeniz sahil şehri Beyrut. Biraz daha kalabalık olsa, İzmirʼde sanabilirsiniz kendinizi. Ortadoğu’nun Paris’i diye adlandırılmış bir zamanlar. Halen zerafetini koruyor Beyrut.

Beyrutʼu keşfe çıkmadan önce Lübnan mutfağıyla tanışıyoruz. Kızımızın bir arkadaşı, fırından yeni çıkmış, “manakiş” getirmiş. Peynirli, ıspanaklı, veya zahterli küçük pideler. Zahter, veya buradaki adıyla zaatar, zeytinyağı, susam, kekik, baharat karışımından yapılıyor. Yanında kocaman bir cezvede kahve ikram ediyor bizim gençler. Peşpeşe iki üç fincanı içiveriyoruz sohbet ederken.

Limana doğru yürürken, altın minareli ve mavi kubbeli Mohammed-al-Amin camisinin yanından geçiyorsunuz. Hemen bitişiğinde, Rum Ortodoks kilisesi. Birbirlerinin ayağına basmadan yaşamaya çalışarak beraber yaşlanmış geçimsiz bir çift gibiler.

2019’da dünyanın en ağır ekonomik krizlerinden birini yaşamış Lübnan. Para, değerinin %90’ını kaybetmiş birkaç gün içinde. Panikle sokaklara dökülmüş insanlar. Kargaşalıklardan sonra, parlamento binasının bulunduğu şehir merkezi halka kapanmış. Bugüne kadar da kapalı. Girişi kontrol eden askerlerden birine sorduk, gezebilir miyiz, diye. Genç asker, önce başını salladı. Fakat zararsız turistler olduğumuza karar vermiş olmalı ki, birini aradı telefonla ve geçin dedi.

İki tarafı sarı kumtaşından binalarla süslü, bir zamanların cıvıl cıvıl şehir merkezine girdik. Kapalı dükkanların, terkedilmiş kafelerin camekanlarında Coca Cola, Dior gibi marka reklamları asılı. Sokaklarda alışveriş yapan, kahve içen, dondurma yiyen ailelerin, turistlerin, işine giden insanların terk etmiş olduğu bir hayalet şehirdeyiz. Takım elbise ve kravatlarıyla önemli gibi görünen bir kaç hükümet görevlisine rasladık sadece. Yol kenarında, Roma zamanından kalan sütunlar arasında, çiçek açmış ağaçlarıyla oturmaya davet eden bir park vardı. Adı: “Garden of Forgiveness”. Affetme Bahçesi. 1998 de, iç savaşın açtığı yaraları sarmak amacıyla kurulmuş. Bomboş duruyor.

Limana doğru yürümeye devam ettik. Ağustos 2020’de korkunç bir patlamayla sarsılmıştı Beyrut limanı. Patlayan kimya deposu, 200 kişinin ölümüne, 7 bin yaralıya ve 77 bin binanın yıkılmasına neden olmuş. Deniz suyuyla dolu 200 metre çapında bir krater duruyor yerinde. Sorumlular halen meçhul.

Bundan 3000 yıl önce Fenikelilere ev sahipliği yapmış Lübnan toprakları. Roma İmparatorluğu fethetmiş yöreyi. Lübnan Dağları, Maruni kilisesinin ve Dürzi mezhebinin beşiği olmuş. Kutsal kitap tanımayan, reenkarnasyona inanan Dürziler, kendi aralarında yaşamayı yeğlemişler bugüne kadar. Haçlı seferlerine sahne olmuş Lübnan. 16. yüzyıldan I. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı egemenliği altında yaşamış. Ardından Fransız mandası olmuş. Kısa sürede iyi ve kötü çok iz bırakmış Fransızlar. Müslümanlarla Dürzi halkı birbirlerine karşı kışkırtıp, aşılmaz uçurumlar yaratan da Fransa, yüksek seviyeli eğitim sistemine imzasını atan da. “Marhaba”, diye selamlaşanlar kadar “Bonjour”, diyenler de var Lübnanʼda. Ana okulundan itibaren Fransızca ve Arapça, bir çok okulda da İngilizce öğretiliyor. Okuma yazma oranı % 90ʼın üstünde.

1943 de bağımsızlık ilan edilince, ana dini mezheplerin temsil edildiği bir demokrasi sistemi kurulmuş. Devlet başkanının Maruni Hristiyan, başbakanın Sünni, Meclis Başkanının Şii, başbakan yardımcısının Doğu Ortodoks Kilisesi‘ne bağlı olması gerekiyor. Son seçimlerde partiler aralarında anlaşamayınca, Ekim 2022ʼden beri hükümetsiz duruyor Lübnan. Buna bağlı olarak, elektrik kesintileri, maaşını alamayan öğretmenlerin greve girmesi gibi bir takım düzensizlikler yaşansa da, asayiş yerinde.

Ülke, 1970’lere kadar dünyanın gelişmiş ülkeleri arasındayken, 1975’ te mezhepler arası iç savaş patlak vermiş. 15 yıl süren iç savaş sırasında, Lübnan, İsrail ve Suriyeʼnin işgali altında kalmış. Güçlenen, şii inançlı siyasi ve askeri parti Hizbullah, ülkenin güneyine hakim halen. 150 bin kişinin yaşamını yitirdiği, Beyrutʼun harabeye döndüğü iç savaşı kazanan yok, kaybeden çok. Karizmatik başbakan Refik el-Haririʼnin 2005 yılında süikast sonucu hayatını kaybetmesi ve 2006 yılında İsrailʼin Beyrutʼa hava saldırıları kökünden sarsmış yeniden toparlanmaya çalışan ülkeyi.

Lübnan halkı çok seviyor yürüyüş ve kayak yapmayı. Beyrutʼun kuzeyinde gezilecek birbirinden güzel doğa koruma bölgeleri var. Bişerri yöresinde nefes kesici bir manzara bekliyordu bizi. Sedir ağaçlarının, kuş cıvıltılarının arasında, bir tarafta zirveleri karlı Lübnan Dağları, bir tarafta masmavi Akdenizʼi seyrederek dolaştık milli parklarda.

Lübnanʼlı şair, yazar, filozof, ressam Halil Cibranʼın doğum yeri Bişerri. 1920ʼde yayımlanmış “Ermiş” kitabı, günümüzde en çok okunan kitaplardan biri. Doğu ve batı felsefesini harmanlayarak nesillerden beri insanlara ilham vermiş, sevgi dolu, bilgelik dolu bir kitap.

Dağlarda sabahları hava serindi. Bizim seyahatimiz, hem hristiyan, hem de müslüman halk için oruç zamanına rastgeldiğinden, bir çok yer kapalıydı. Güleryüzlü bir kafe sahibi açtı kapılarını bizim için. Büsküvi ve sağlep ikram etti. Tadı damağımızda kaldı. Akşamları da, tabbouleh (bol maydanozlu, çok ince bulgurlu kısır), humus, labneh (süzme yoğurt), falafel, ızgara çeşitleri yedik. Aç kalmak mümkün değil Lübnan mutfağıyla, ve nefis olmasının yanı sıra da hafif. Birkaç kişi aranızda paylaşırsanız, kaymaklı künefeye bile yer kalıyor yemek sonrası.

Şamtrablusʼu, plansız, düzensiz, kontrolsüz büyümüş şehirlerden biri. Kalabalık ve gürültülü geldi dağlardaki sükunetten sonra. Çok kalmadık orada, şirin sahil kasabası Batrounʼa gittik kaçarcasına. Batrounʼda doyasıya balık ve deniz ürünleri yedik. İncecik dilimlenmiş, bol limonlu, taptaze çiğ balık harikaydı. Mart ayı olmasına rağmen sıcaklık 26 dereceye yükselince, deniz sezonu açıldı.

Bir gün de, liman kenti Biblosʼu gezdik. 4 bin yıldır kesintisiz olarak yaşanmış, dünyanın en eski şehirlerinden. Biblos, kitap anlamına geliyor. Alfabe burada icad edilmiş. Sedir ağacı karşılığında papirüs ticareti zenginlik getirmiş yöreye. Fenikeliler, Firavunlar, Babilliler, Asurlular, Romalılar izlerini bırakmış Biblos sokaklarında. Kafelerden birinde dinlenmeden önce, amfitiyatro, obeliskler, mozaikler arasında geziyorsunuz. UNESCO dünya kültür mirası listesinde Biblos.

On gün rüzgar gibi geçti, veda zamanı geldi. Biraz gözyaşlı oldu ayrılık. Fakat çok zengin anılarla dönüyoruz eve.

… Çünkü hayat ne geri sayar, ne de dünde oyalanır,

Sizler, yaşayan oklar olarak çocuklarınızı ileri fırlatan yaylarsınız…

Halil Cibran, (1883-1931)

 

 

 

pubg uc

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.